Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

kuyruğu ile

  • 1 kuyruğu ile tutmak

    v. tail

    Turkish-English dictionary > kuyruğu ile tutmak

  • 2 kuyruk

    хвост (м)
    * * *
    озвонч. -ğu
    1) хвост тж. перен.

    kuyruğunu oynatmak — виля́ть хвосто́м

    kuyruk yüzgeci — хвостово́й плавни́к

    gelinliğin kuyruğu — шлейф пла́тья неве́сты

    falanca kuyruğu ile beraber geliyor — тако́й-то идёт со свои́м хвосто́м (напр. со своей семьёй, приятелями)

    uçağın kuyruğu — хвостова́я часть самолёта

    2) курдю́к

    kuyruk yağı — курдю́чное са́ло

    3) о́чередь, хвост разг.

    kuyrukta beklemek — стоя́ть в о́череди

    kuyruğa girmek — станови́ться в о́чередь

    kuyruk olmak — образова́ться о́череди

    kuyruk yapmak — образова́ть о́чередь

    ekmek kuyruğu — о́чередь за хле́бом

    ••
    - kuyruk çekmek
    - kuyruğu kapana kısılmak
    - kuyruğunu kısmak
    - kuyruğunu kıstırmak
    - kuyruk sallamak
    - kuyruğunu tava sapına çevirmek
    - kuyruğuna teneke bağlamak
    - kuyruğu titretmek

    Türkçe-rusça sözlük > kuyruk

  • 3 tail

    adj. arka
    ————————
    n. kuyruk, kıç, uç, peşine takılan kimse, şartlı tasarruf (miras), sınırlı sahiplik (miras)
    ————————
    v. kuyruk takmak, kuyrul yapmak, peşine takılmak, gütmek, sapını ayıklamak, azalmak, izlemek, kuyruğu ile tutmak
    * * *
    1. kuyruk 2. peşine takıl (v.) 3. kuyruk (n.)
    * * *
    [teil] 1. noun
    1) (the part of an animal, bird or fish that sticks out behind the rest of its body: The dog wagged its tail; A fish swims by moving its tail.) kuyruk
    2) (anything which has a similar function or position: the tail of an aeroplane/comet.) kuyruk
    2. verb
    (to follow closely: The detectives tailed the thief to the station.) takibe almak
    - - tailed
    - tails 3. interjection
    (a call showing that a person has chosen that side of the coin when tossing a coin to make a decision etc.) yazı
    - tail-light
    - tail wind
    - tail off

    English-Turkish dictionary > tail

  • 4 kuyruk

    kuyruk <- ğu> ZOOL Schwanz m; ASTR Schweif m; Reihe f, (Menschen) Schlange f; Schleppe f; MUS Saitenhalter m; fig Person ständige(r) Begleiter, fam Klette f;
    kuyruk olmak oder kuyruğa girmek sich anstellen; Schlange stehen;
    kuyruğu ile mit Kind und Kegel;
    kuyruğunu doğrultmak zuerst an sich denken;
    kuyruk acısı Rachedurst m;
    kuyruk meydana getirmek eine Schlange bilden;
    kuyrukta beklemek Schlange stehen

    Türkçe-Almanca sözlük > kuyruk

  • 5 очередь

    ж
    1) sıra; nöbet

    о́чередь за ва́ми — sıra sizindir

    сего́дня твоя́ о́чередь гото́вить — bugün yemek pişirmek nöbeti sende

    до нас о́чередь ещё не дошла́ — bize daha sıra gelmedi

    2) kuyruk (-ğu), sıra

    о́чередь за хле́бом — ekmek kuyruğu

    без о́череди — sıra beklemeden

    стоя́ть в о́череди — kuyruk / sıra / nöbet beklemek

    3) bölüm; kısım (- smı); kademe

    строи́тельство пе́рвой о́череди кана́ла — kanalın ilk bölümünü kurma

    ••

    по о́череди — sıra ile; ( чередуясь) nöbetleşe

    в пе́рвую о́чередь — öncelikle; başta; ilk elde; ilk önce

    э́тим я в пе́рвую о́чередь обя́зан тебе́ — bunu en başta sana borçluyum

    э́тот вопро́с бу́дет рассмо́трен в пе́рвую о́чередь — bu sorun öncelikle ele alınacak

    мно́гие зла́ковые, и в пе́рвую о́чередь пшени́ца — buğday başta olmak üzere birçok tahıl bitkileri

    он несёт отве́тственность за э́то в пе́рвую о́чередь — bunun ilk derecede sorumlusu odur

    Русско-турецкий словарь > очередь

  • 6 brush

    n. fırça, fırça darbesi, fırçalama, ressam, hafif dokunuş, çatışma, kuyruk (tilki)
    ————————
    v. fırçalamak; süpürmek, sürtünmek; değmek, sıyırmak
    * * *
    1. fırça 2. fırçala (v.) 3. fırça (n.)
    * * *
    1. noun
    1) (an instrument with bristles, wire, hair etc for cleaning, scrubbing etc: a toothbrush; He sells brushes.) fırça
    2) (an act of brushing.) fırçalama
    3) (a bushy tail of a fox.) tilki kuyruğu
    4) (a disagreement: a slight brush with the law.) takışma, sürtüşme
    2. verb
    1) (to rub with a brush: He brushed his jacket.) fırçalamak
    2) (to remove (dust etc) by sweeping with a brush: brush the floor.) fırça ile süpürmek
    3) (to make tidy by using a brush: Brush your hair!) fırçalamak
    4) (to touch lightly in passing: The leaves brushed her face.) değip geçmek, hafifçe sürtünmek
    - brush away
    - brush up
    - give, get the brush-off

    English-Turkish dictionary > brush

  • 7 dovetail

    kirlangiç kuyrugu, kurtagzi,kurtagzi ile eklemek, geçme yapmak

    English to Turkish dictionary > dovetail

  • 8 train

    tren; kafile, kervan, sürü; elbise kuyrugu; olaylar/düsünceler zinciri; yetistirmek, egitmek; yetismek, egitim görmek; antrenman yapmak, çalismak; (on/upon ile) -e nisan almak, -e yükseltmek, üstüne tutmak, çevirmek

    English to Turkish dictionary > train

См. также в других словарях:

  • kuyruk — is., ğu 1) Hayvanların çoğunda, gövdenin sonunda bulunan, omurganın uzantısı olan uzun ve esnek organ 2) Bu organa benzeyen uzantı Uçağın kuyruğu. Gelinliğin kuyruğu. 3) Kuşlarda gövdenin sonunda bulunan tüy demeti 4) Koyunun bazı türlerinde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gıcık — is., ğı 1) Boğazda duyulup aksırtan, öksürten yakıcı kaşıntı Bronşit filan desem öksürük değil, gıcık bile yok... S. M. Alus 2) hay. b. Beyaz renkli, dağlıç koyununa benzer vücut yapısında, kuyruğu son omurlara kadar yağ kitlesi ile kaplı ve bu… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • güdük — sf., ğü 1) Eksik yanı olan, tamamlanmamış, kısa Güdük minare. 2) Kuyruğu kesik veya kopmuş 3) mec. Yetersiz, sonuç vermemiş Boş elleri ve yavan bakışları ile ne güdük bir görünüşü var. H. Taner Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller güdük kalmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kanguru — is., hay. b., Fr. kangourou Kangurugillerden, Avustralya da yaşayan, iri, otçul, memeli, ön ayakları kısa, art ayakları ile kuyruğu uzun ve güçlü, başı küçük, dişisinin karnında yavrularını taşıyacak bir kesesi bulunan keseli hayvan (Macropus… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • katır — is., hay. b. 1) Atgillerden, kısrak ile erkek eşeğin çiftleşmesinden doğan melez hayvan 2) sf., mec. Kaba, bayağı, görgüsüz (kimse) Birleşik Sözler katır boncuğu katır inadı katır karı katırkuyruğu katırtırnağı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kurbağa — is., hay. b. Kurbağalardan, yumurta ile üreyen, yavruları gelişimlerini durgun sularda tamamladıktan sonra kuyruğu ve solungacı körelerek karada yaşayabilen, sıçrayarak yürüyen ve suda iyi yüzen küçük hayvan Birleşik Sözler kurbağa adam kurbağa… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»